Bir Hayalperestin Hikayesi
Hayalperest
Beni sanatsal olarak buralara getiren şey neydi?
Üniversite yıllarında çok iyi bir eğitim aldığımı biliyordum. Bütün arkadaşlarım hepimiz benzer şeyler yapıyorduk ancak farklı bir şeyler yapmaya çalıştığımızda hep bir kuralla ya da bir dizi engelle karşılaşıyorduk. Kendimi çok fazla ifade edemediğimi düşünüyordum. Buna bir de aşırı cekingen kişiligim eklenince kendimi akvaryumdaki bir balık gibi hissediyordum: Dışarıyı görüyor ama çıkamıyordum. Oysaki bildiğimiz birçok sanatçı kendi kimlikleriyle varolmuşlardı yani o büyük ruhlar kendi tekamüllerini tamamlamak için özünü bulmuş ve onu yansıtmışlardı.
Peki ama ne yapmalıydım? Bu en büyük problemim olmaya başlamıştı, ta ki estetik dersi almaya başlayana kadar. Bu derste bu sorunun cevabını bulacaktım. İşte benim içimde eksik olan eserin anlamıydı, özüydü, felsefesiydi. Bu sayede anlam arayışım başlamıştı. Bu dünyaya neden gelmiştim? Amacım neydi? Sonuçta nereye varacaktım? İşte bu sorulara cevaplar aramaya başladığımda beni herkesten ayıracak ve benim hikâyem olması gereken bir hikâye olması gerektiğine karar verecektim. Çünkü SANAT, en genel anlamıyla, yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılırdı. Yaratıcılık ve hayal gücümün neler yapacağını biliyordum ama benim kendim için koyduğum ve çevrenin koymuş olduğu sınırlar beni engelliyor ve anlam arayışından daha çok tekrarlanan şeyleri yapmaya başlıyordum. Oysa sanatın sanat olması için tekrardan daha çok özgünlüğe ve kendinden olmaya ihtiyacı vardı tekrar beni sanatçı yapmayacaktı. Benim hikayem olması için benin kim olduğumu bulmalıydım. Ben kimdim? Neden buradaydım? Burada olmamın asıl amacı neydi? işte bu sorular beni bireyselden genele yayılan bir sanat yaklaşımına götürecekti .
Bundan yaklaşık 20 sene önce küçük resimler yapmaya karar vermiştim. Evet yapmış olacağım eserler önce çocukları etkilemeliydi. Küçük resimler yapınca onları etkileyebilir ve yeni bir hikâye yazabilirdim. Gelecek nesillerin zihninde kalıp onlara bir iddiada bulunup iddiayı daha ileriye götürmelerini bekleyebilirdim. İşte bu küçük eserlerin büyük hayali beni bugün AKM de sergi yapmaya kadar getirecekti.
Sanat eseri küçülünce detay azalırdı ve stilize edilirdi. Ben bunu böyle yapmayacak, hatta tam detaylarına kadar çizmeye karar verecektim. Ve öyle de oldu. Yani küçülünce detaylar azalmayacak, aksine büyük eserlerdeki detayları tam olarak görebilecektik. Böylelikle ilk çalışmalara başladım. Yüzlerce başarısız denemeden sonra artık ilerlemeye ve birçok materyalle ve boya çeşidiyle eserler üretmeye başladım.
Bu dünyaya hepimiz farklı parmak iziyle geliyoruz ve insanın kendi kardeşiyle bile parmak izleri aynı değil. Ben nasıl olur da herkesle aynı şeyleri yapıp mutlu olablirdim? Sanki biz uçmayı bilen ama uçmamanın öğretildiği bir düzenin içindeydik. Bu dünyaya herkesle aynı şeyleri yapmak için gelmediğimi biliyordum yeni ve çok denenmemiş bir hikâyeye başladım. Bu dünyaya bazı insanların yol gösterici ve ışık olarak geldiklerini ve insanlığı aydınlatmaya çalıştıklarını düşünürüm. Bir ışık gibi olmayı ve hep sorgulatmayı kendime bir görev olarak görmekteyim.
Acaba gördüğümüz her şey göründüğü gibi midir? Yoksa arkasında başka bir hikâye olabilir miydi? Acaba burada gördüklerimizin arkasında görünmeyen, birçok bilinmeyen olabilir mi? İşte benim küçük ama aslında çok büyük olduğunu düşündüğüm eserlerim onun için küçük birçok bilinmeyenden oluşmaktadır.
Hani bir söz vardır: AZ ÇOKTUR. Evet harika bir söz! Az, gerçekten de çoktur. Bir şeyi sade, yani az yapmak, en zor şeydir. Süs fakirlikse sadelik zenginliktir. “Sadelik en yüksek seviye kapsamlılıktır.” der DA VINCI. İşte bende azdan çok çıkartmak için bu büyük hikâyeyi yazmaya başladım. Eserler çok küçüktü ama bakmasını bilen için, sanki, evrenin sırlarını taşıyan hücre yapısı gibi, içinde sanatın büyük sırlarını taşıyor olabilirdi.
Ben mi resimlerimi küçük yapıyordum yoksa bu zamana kadar yapılan resimlermi büyük yapılmıştı? Padişahlar sergimin büyük bir farkındalık ve sorgulama sergisi olacağı kanısındayım. Büyüteçlerle gördüklerimiz bakıpta göremediklerimizi ve hayatın detaylarını aslında ne kadar kaçırdığımızı bize hissettirecektir. Acaba gözümüz görmemizimi yoksa bazı şeyleri görmememizimi sağlıyor? Gördüklerimiz gerçekmi? yoksa görünmesi gerekenlermi acaba?
Bu dünyaya ne için geldiğimi zannedersem çok iyi biliyorum. Başka insanlar için çaba sarf etmek ve kendinizden vermek sanki yaşamın özü. Bütün olumsuzlukları sevginin aşacağını biliyorum. Karanlık, ışığın yoksunluğudur; korku da sevginin yoksunluğudur.
Karanlığa ışık olmak için geldiğimi biliyorum. Umarım yaptıklarım ve yapacaklarımla karanlığa ışık olmayı başarabiliyorumdur ve sorgulatabiliyorumdur?
Hayalperest